İstanbul Medipol Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi’nden Haziran 2022 tarihinde mezun olmuştur.
İstanbul Medipol Üniversitesi Siyaset Bilimi Anabilim Dalı Yüksek Lisans eğitimine Ekim 2022 tarihinde başlamıştır ve eğitimi devam etmektedir.
Bir dönem SETA Vakfı’nda stajyer araştırmacı olarak Dış Politika Direktörlüğü’nde enerji üzerine çalıştı. “Sahraaltı Afrika ve Türkiye Arasındaki Enerji Diplomasisi” başlıklı perspektif yazısını kaleme almıştır. Öğrenci Blogları websitesinde Ekim 2021- Kasım 2023 yılları arasında Editör olarak çalışmıştır.
Şu an Afrika Siyasal Araştırmalar Merkezi ( AFROSAM) ‘nde Afrika Haber Editörü olarak çalışmaktadır. Çeşitli STK’larda gönüllülük faaliyetlerinde aktif rol almaktadır.
Geleceğin Bilimi
Siyasal Teoriler Araştırmacı Asistanı
Afrika ülkeleri istikrarlı bir periyotta ilerlemek için demokrasi ile sınav vermektedir. 54 Afrika ülkesinden 45 tanesi en az bir darbe girişimi ile karşı karşıya kalmıştır. Afrika’daki darbe girişiminin her geçen gün artarak devam etmesi bazı soruları beraberinde getirmektedir. Bu darbelerin yapılma amacı, ülkelerin birbirinden etkilenme potansiyelleri, darbelerin kim tarafından finanse edildiği, Afrika kamuoyundaki karşılığı, küresel arenada bölge üzerinde söz sahibi olmak isteyen ülkelerin bölgeye karşı tutumu önem arz etmektedir. Darbe; bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan hükümeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işi olarak literatüre geçmektedir (TDK, 1959). Darbenin yıkıcı etkisine bakıldığında bir hak arama yöntemi değil hak istismarı olarak karşımıza çıkmaktadır. Demokratik ülkelerde ülkeyi kimin yöneteceğine karar vermesi periyodik olarak halkın katılımı ile seçim aracılığıyla olmaktadır. Bu gibi halkın iradesini görmezden gelerek bir grubun zor kullanarak yönetimi yıkması ülke istikrarına meydan okumak olarak değerlendirilmektedir.
Afrika perspektifinden bakıldığında son dönemde darbelerin gelenekleşmesi söz konusudur. Buradaki baş kaldırıyı bölgenin sömürgecilik tarihinin izleri olarak değerlendirmek gerekmektedir. 15. yüzyılın ortalarından itibaren Afrika, Avrupa’nın sömürgesine maruz kalmış ve sömürgeci ülkeler çeşitli yöntemler ile topraklar, kaynaklar ve halk üzerinde himaye oluşturmuştur. Bu dönem, Avrupa kıtasından dünya coğrafyasının neredeyse her bölgesine yayılmaya başlayan ve geniş bir etki oluşturan sömürgecilik olgusuyla bağdaştırmak mümkündür (Gilbert ve Reynolds 2016: 48-52).
Fransa, Portekiz, İspanya, İngiltere, İtalya, Almanya, Danimarka, İsveç, Hollanda ve Belçika kıtanın sömürgeleşmesinde rol oynayan ülkelerdir. Sömürgeci ülkelerin kıtada etkin olmalarını sağlayan ana etmen, onlarla işbirliği içerisinde hareket eden ülke yöneticileridir. Kıtanın zengin kaynaklarının farkında olan ülkeler; dil, din, inanç, kültür gibi bireylerin kimlik ve değerlerine de el koyup asimilasyon gerçekleştirmiştir. Bu bağlamda hak ihlalleriyle karşı karşıya kalan Afrikalılar için kimlik bunalımı iç savaşları ve darbeleri beraberinde getirmiştir. Askeri darbelerin sıklıkla gündeme gelmesi yıllarca toprakları üzerinde himaye kurmak isteyen oyun kurucu ülkelere ve onların ülkelerindeki uzantılarına karşı verilen bir hak arayışının yansımasıdır. Öyle ki darbe girişimine maruz kalan ülkelerde girişime karşı negatif bir tutum sergilenirken Afrika kıtasında durum tersi bir sonuç vermekte ve halk tarafından sevinç gösterileri düzenlenmektedir.
Küresel aktörler Afrika kıtasında kimileri darbeleri finanse ederek kimileri yumuşak güç kullanarak kimileri de işbirliği içerisinde yaklaşım sergilemektedir. Kıtadaki darbelerin sacayağını oluşturan gruplardan biri Rus paralı asker grubu Wagner’dir. Askeri darbelerde bilhassa rol oynaması ve finansal kaynak sağlaması açısından önemli bir koordinasyon ağıdır. Wagner; Mali, Orta Afrika Cumhuriyeti, Sudan, Libya, Madagaskar, Zimbabve ve Burkina Faso gibi ülkelerde askeri operasyonlarda kıtada boy gösteren ve Rusya’nın küresel arenada siyasi gücünü göstermeye çabalayan silahlı organıdır. Öte yandan Wagner ve Rusya iktidarı arasındaki anlaşmazlık kıta üzerindeki etkin rol oynama noktasında ikilem oluşturmaktadır. Kıta üzerindeki bölgesel aktörler incelendiğinde BAE, Suudi Arabistan, Hindistan ve Türkiye’yi saymak mümkündür. Türkiye ve Afrika arasındaki geçmişe dayanan tarihsel ve kültürel bağlar günümüz ile köprü vazifesi görüp Türkiye’nin kıtada 44 Büyükelçilik binası açıp diplomatik varlığını ortaya koyarak dinamik, güçlü, kazan-kazan politikası ile kültürel ve ticari faaliyetler yürütmeyi hedeflemektedir.
Sonuç itibariyle kıtanın kaynak rezerv ve potansiyelinin zengin olması küresel aktörler tarafından dikkat çekmektedir. Dünya çapında genişlemeyi ve siyasi görünürlüğünü arttırmayı amaçlayan ülkelerin Afrika’ya yönlerini çevirmesi tesadüf değildir. Afrika’nın geleceği için istikrarlı politika izleyebilmesi, iç karışıklığa son vermeyi hedeflemesi, halkın haklarına sahip çıkması, kıtanın potansiyel kaynaklarını kendi refahı için kullanabilmesi elzemdir.