Savaşın Sınırlarında Diplomasi: Thirteen Days Film Analizi

Savaşın Sınırlarında Diplomasi: Thirteen Days Film Analizi

 

“I am prepared to wait for an answer until Hell freezes over, if that is your decision. I am also prepared to                                                      present the evidence in this room.”

“Eğer kararınız bu yöndeyse, cehennem soğuyana kadar cevabınızı beklemeye hazırım…”

Adlei Stevenson, ABD BM Büyükelçisi.

 

 

            Yönetmenliğini Roger Donaldson’ın üstlendiği 2000 tarihli Thirteen Days (Yakın Tehlike) filmi, Soğuk Savaş döneminde Amerika ve Sovyetler arasında tansiyonun doruk noktasına ulaştığı Küba Füze Krizi’ni konu alan bir politik gerilim filmidir. Film, Robert F. Kennedy’nin aynı adlı kitabından değil, Ernst May ve Philip Zelikow’un 1997 yılında basılan Kennedy Tutanakları (The Kennedy Tapes: Inside the White House During the Cuban Missile Crisis) kitabından uyarlanmıştır. Senaryosu David Self tarafından kaleme alınan filmde, John F. Kennedy’yi Bruce Greenwood, Başkan’ın özel asistanı Kenny O’Donnel’ı Kevin Costner, Başkan’ın kardeşi ve ABD Başsavcısı Robert “Bobby” F. Kennedy rolünü ise Steven Culp canlandırmaktadır. Krizin çözümünde önemli roller üstlenen bazı aktörler de filmde karşımıza çıkar. Bunlardan dönemin savunma bakanı McNamara’yı Dylan Baker, ABD BM Büyükelçisi Adlai Stevenson’ı ise Michael Fairman oynamaktadır.

 

            Film, ilginç bir şekilde karar alma mekanizmasının merkezindeki J.F. Kennedy’nin değil, onun özel asistanı ve dostu olan O’Donnel’ın bakış açısıyla izleyiciye sunulur. Filmde, O’Donnel, J.F.Kennedy’ye olan yakınlığı sayesinde kriz boyunca Kennedy ile hem toplu hem de ikili toplantılar yapmış, ayrıca, üst düzey siyasiler, askerler ve basın görevlileriyle görüşmeler gerçekleştirmiştir. Filmde geçen bu siyasi toplantılar, olayın ciddiyetini ve gerilimin boyutunu yansıtması bakımından başarıyla işlenen sahnelerdir.

 

            Geleneksel anlamda diplomasi, devletlerin savaş yoluna gitmeden önce sorunlarını müzakere yoluyla çözmelerini amaçlayan siyasi bir sanattır. Thirteen Days filmi, diplomasinin savaşın önüne geçilmesindeki rolünü anlamamız açısından kayda değerdir. İkinci Dünya Savaşı’nın ertesinde nükleer silahlanma yarışının bir sonucu olarak Amerika’nın Jüpiter füzelerini Türkiye ve İngiltere’ye yerleştirmesi, Sovyetler’i alarma geçirmiştir. Sovyet  sınırlarında yerleştirilen Amerikan misillerine karşı, Sovyetler de komunist müttefikleri Castro yönetimindeki Küba’ya gizlice nükleer başlıklı füzeler yerleştirmiştir. Amerikan casus uçaklarının Amerika’nın oldukça yakınına yerleştirilen Sovyet misillerini tespit etmesi ve sonrasında yaşananlar, iki ülkeyi savaşın eşiğine getirmiştir. Bu on üç gün süren inişli çıkışlı dönemi ana hatlarıyla anlatan filmde, olayın ana aktörleri Başkan J. F. Kennedy ve kardeşi Robert Kennedy’nin yanında, filmde Başkan’ın asistanı Kenneth O’Donnell da karar mekanizmasında göz ardı edilemeyecek bir konumdadır.

 

            Kamu diplomasisi teriminin kullanımı daha eskilere dayansa da, İkinci Dünya Savaşı sonrasında bu kavram, görünürlük kazanmıştır. Soğuk Savaş’ın başlarında modern bir alan olarak ortaya çıkan kamu diplomasisi, o dönemde sert gücün bir parçası olarak değerlendirilmektedir. Kamu diplomasisi, ülkenin imajını diğer devletlere olumlu şekilde yansıtma ve bunun üzerinden uluslararası alanda bir baskı oluşturma mekanizmasıdır. Thirteen Days filminde,  Başkan John F. Kennedy’nin Sovyet misillerinden haberdar olduğu halde, Sovyet tarafıyla yaptığı basına açık buluşmada, Küba’da saldırı amaçlı bir misil olup olmadığını kesin bir dille sorarak Sovyetler’in bunu dünyanın önünde reddetmesini sağlaması, bir kamu diplomasisi örneğidir. Böylece J. F. Kennedy, Sovyetler’in reddetmiş bulunduğu misilleri kullanması halinde, bunun uluslararası bir tepki toplayacağını hesaplamıştır.

 

            Küba Misil Krizi’nin üçüncü gününde, 18 Ekim 1962’de Başkan John Kennedy, Beyaz Saray’da Sovyet Dış İşleri Bakanı Andrei Gromyko ile bir görüşme gerçekleştirir. Bu görüşme, Amerikan U-2 casus uçaklarının Sovyet misillerinin yerleştirildiğine dair tespitlerinden önce planlanmıştır. Toplantıda Gromyko, Küba’ya yerleştirilen ve Amerika’yı tehdit eden misillerin varlığını kesin bir dille reddederek yalan beyanda bulunmuştur. Bu buluşma, ikili diplomasinin bir örneğidir ancak kendisine yalan söylediğini bilen bir adamı dinlemek durumunda kalmak, John Kennedy’yi oldukça rahatsız etmiştir.

 

            Yine aynı dönemde, Sovyet misillerinin farkında olmasına rağmen, Başkan, olağan seyahat ajandasını devam ettirmektedir. Böylece, Amerikan yönetimi, Sovyetler’in durumun farkına varmasını geciktirerek  zaman kazanmaya çalışmıştır. Bunun bir sebebi de, Amerikan Başkanı’nın seyahatleri sayesinde dostane bir imaj yaratılmasıdır. Zira, olası bir Amerikan – Sovyet çatışmasında, uluslararası  aktörlerin sempatisine sahip olmak avantaj sağlayacaktır.

 

             Hem Sovyetler’in gizlice misilleri Küba’ya yerleştirmesine hem de Amerika’nın Küba misillerini tespit etmiş olmasına rağmen iki tarafın toplantıda el sıkışarak görüntü vermesi, Machiavelli’nin diplomasi tanımını akıllara getirmektedir. Machiavelli’ye göre diplomasi, hile ve iki yüzlülüğü gerekli kılmaktadır. Aynı zamanda filmin ilerleyen dakikalarında, Kruschev’in gönderdiği düşünülen iki mektup ve Amerikan tarafının da bu mektuplardan sonra el altından Kruschev’in dostu olduğuna inanılan KGB ajanı Alexander Fomin ile görüşmesi  diplomasinin hile ve iki yüzlülükle ilişkisini göz önüne sermektedir.

 

            Filmde on üç günlük süreçte Kennedy ve ekibi için Sovyetler’e karşı güç kullanma ihtimali her zaman masadadır. Özellikle bazı amiraller, Sovyetler henüz Küba’daki misilleri kullanıma hazır hale getirmeden, misillerin bombalanarak yok edilmesi taraftarıdır. Öte yandan, film boyunca Başkan John F. Kennedy’nin herhangi bir adım atmak konusunda oldukça temkinli davrandığı ve üçüncü bir dünya savaşı başlaması ihtimalini olabildiğince aza indirmek için diplomatik yolları öncelediği görülmektedir. Nitekim, misiller tespit edildikten sonra detaylı fotoğrafların çekilmesi için gönderilen uçağın pilotu, herhangi bir saldırı yapmama emri almıştır. Benzer şekilde, Sovyetler’in Küba’ya daha fazla silah depolamasını önlemek için karantina başlatıldığında, Amerikan gemisinde geçen sahnede savunma bakanı McNamara, Sovyet tarafının saldırıya geçmesine sebep olacak herhangi bir yanlış anlaşılma olmaması için diken üstündedir.

 

            Kennedy süreç boyunca ekibinden Sovyetler’le masada uzlaşmanın bir yolunu bulmalarını ister. Bu arada BM Büyükelçisi Adlei Stevenson, toplantıda dikkat çekici bir konuşma yapar ve gelecek tepkileri göze alarak konuyu BM’ye taşımayı ve dünyanın gözü önünde Amerika’nın Sovyetler’e karşı haklılığını savunmayı teklif eder. Adlei Stevenson’a karşı, Valerian Zorin temsil edecektir. Açık diplomasinin en temel örneğinin sergilendiği BM toplantısında Sovyetler’i destekleyen Romanya gibi ülkelere karşın Şili’nin kendisine ayrılan süreyi Amerikan Büyükelçisi Stevenson’a devretmesi, başarılı bir diplomasi yürütülmesi açısından ülkelerin uluslararası alanda destek bulmalarının ne kadar hayati olduğunu kanıtlamaktadır.

 

            Film boyunca Kennedy ve ekibi tarafından atılan adımlar, Amerikan yönetiminin dış politikada realizmi benimsediğini açıkça gösterir. Nitekim, Amerikan generalin “Sovyetler güçten anlar.” sözünü de güç ve çıkar çatışmaları bağlamında ele almak mümkündür. Her ne  kadar film boyunca Başkan Kennedy ve özel asistanı O’Donnel müzakere ve diplomasi yanlısı gözükseler de, filmin bir noktasında Amerika’nın Küba’da Castro’yu devirmek için düzenlediği başarısız girişimden bahsedilmektedir. Bu noktada, Amerikan Hükümeti’nin diplomasiyi öncelikli çözüm olarak benimsemekte düşünüldüğü kadar samimi olmadığı anlaşılır. Zira filmde bahsi görece az geçmesine rağmen, füzeleri diğer devletin sınırlarına yerleştiren ilk taraf Sovyetler değildir. Küba Füze Krizi’nin hemen öncesinde, Amerika; Türkiye ve İngiltere topraklarına Jüpiter füzelerini yerleştirmiştir. Üstelik, o dönemde Amerikan füzelerinin topraklarında olmasını kendisi için Sovyet tehdidine karşı bir güvence olarak gören Türkiye’nin haberi olmadan, Sovyetler ve Amerika arasında füzelerin kaldırılmasına dair anlaşma sağlanmıştır.

 

            Bir Amerikan yapımı olması sebebiyle, Küba Misil Krizi’ni Amerikan bakış açısıyla anlatan ve Amerikan yönetiminin sonunda her türlü krizi başarıyla atlatacağı mesajını veren bir film olması, Thirteen Days filmini izleyecekler için büyük bir sürpriz olmayacaktır. Ancak özellikle de 1964 seçimlerinin hemen öncesinde, Küba Krizi sonrasında suikasta uğradığı düşünülürse; John F. Kennedy’nin savaş yanlısı üst düzey Amerikan generallerini karşısına almak pahasına savaştan kaçınması ve diplomatik yollara başvurması dikkate değerdir. Sonuçta, Başkan Kennedy’nin de bahsettiği üzere: “Tüm problemlerimiz insan yapımı, ve bunların çözümünü bulan da biz olacağız!”.

 

                                                                                   Zeynep Saliha Aksoy Al Obaidi