Son yıllarda televizyon reklamlarında, etiketlerin üzerinde, sosyal medya postlarında, Likendln paylaşımlarında rastladığınız kelimelerden birisi Sürdürülebilirlik.
Kimimizin yakından takip ettiği ve yaşam biçimi haline getirdiği, kimimizin hala son bir trend olduğunu düşündüğü Sürdürülebilirlik, Brutland Raporundaki tanımıyla; Bugünün ihtiyaçlarını, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama kabiliyetinden ödün vermeden karşılayan kalkınma” şeklinde tanımlanmaktadır .
Sanayi devrimi sonrasında ürün ve üretimin artmasıyla birlikte işletmelerin fosil yakıt yakması, ormansızlaşmanın başlaması, arazi kullanımının değişmesi, tarımda makineleşmenin başlaması, dengesiz göç , sanayileşmeye bağlı olarak değişen üretim yapısıyla birlikte iklim değişikliği kavramının da belirgin olarak ortaya çıktığı görülmektedir.
Sanayi Devrimi sonrası iklim değişikliği ile başlayan sürdürülebilirlik yolculuğunda, büyük firmaların kar odaklı olmanın yanı sıra ürettikleri ürün, hizmet açısından hem çevresel hem toplumsal fayda sağlamasının artık öncelik haline gelmesi gerektiği vurgulanır hale gelmiştir.
Günümüzde bireysel fedakarlıklarla birlikte devlet mekanizmalarının teşvikleri, kurumların farkındalıkları ve bireysel yaşam tarzıyla <Sürdürülebilirlik< kavramı bir anlayış biçimi haline geldi. Özellikle Sürdürülebilirlik, kurumlarda ekonomik, sosyal, yönetişim olarak üç boyutlu olarak ele alınmaya başlandı.
Kurumların Sürdürülebilirlik anlayışları temel bir çerçevede oluşsa da sektörel anlamda farklılık göstermektedir. Tıpkı üstlendikleri sorumluklar gibi.
Sahi Biz Nasıl Yardımcı Olabiliriz?
Biz kurumlardaki Sürdürülebilirlik Uzmanlarının en sık duyduğu ve belki de cevaplaması gerektiği sorular arasında gelen Sahi biz nasıl yardımcı olabiliriz, ne yapabiliriz sorusunu Finans ve Bankacılık sektörü açısından yanıtlamak isterim.
Sık sık ilgili ekiplerden duyulan cümlelerden birkaçı Sürdürülebilirlik ve Finansın ilişkisi ne olabilir? Bankacılık sektörü olarak nasıl bir zararımız var doğaya ? gibi sorularla sık sık günlük hayatımda ve iş hayatımda karşılaşır hale geldim.
Bankacılık ve Finans sektörü aslında Sürdürülebilirlikte en büyük sorumluluğa sahip sektörler arasında yer alıyor. Büyük firmaları finanse eden bankalar ve finans şirketleri ne kadar Sürdürülebilir sorumluluğuna sahipse, finans kaynağına erişmek isteyen firmalarda o kadar bilinçlenmek zorunda kalmaktadır. Regülasyonlarla birlikte öğretici bir konum alan Bankacılık sektörü aynı zamanda öğrenen bir taraf haline de gelmiştir.
Son dönemde Dünyada başlayan regülasyonlar artık Türkiye’nin Bankacılık ve Finans sektörünün gündemine de hızlı bir giriş yapmıştır. 2024 yılında zorunlu hale gelen Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları sektörel olarak her kurumun şeffaf, kanıtlanabilir ve karşılaştırılabilir olmasını talep etmektedir. Bu sayede uzun yıllardı kurumların yapmış olduğu yeşil boyama (greenwashing) akımını sınırlandırmayı hedeflemektedir. Özellikle kurumların, Sürdürülebilirliği finansallaştırmasını ve stratejilerine artık iklim risk stratejilerini eklemelerini de şart koşmaktadır.
Ulusal Taksonomi ise bu yıl kapımızı çaldı diyebiliriz. Taksonomi ülkeden ülkeye değişen bir ekonomik faaliyet listesi. Özellikle Bankacılık sektöründe işletmelere, bireylere sağlanan fon kaynaklarının ulusal taksonomide yer alan maddelere uyumlu olarak temin edilmesi ve sağlanan fon kaynaklarının bu şartlar altında yeşil ürün, yeşil kredi nitelendirilmesi alışagelmiş bankacılık anlayışını farklı bir yöne doğru ilerlemeye başlamasının bir kanıtıdır.
Uzun yıllardır çevreye verdiği zararı ölçümleyen kurumlar olsa da karbon emisyonu, iklim değişikliği, sürdürülebilirlik terimleri sektörde çalışan insanlar için çok yeni bir konu. Bu nedenle iş süreçlerinde herkesin ilk sorusu Sahi, biz nasıl yardımcı olabiliriz ki? Hep bankalardan başlar bu işler , müşteriye bunu nasıl anlatabilirim ki ben?…
Bu soruları sık sık duyan biri olarak herkese hak veriyorum. Verilere, analitiğe dayanan bankacılık ve finans sektörü yeni bir anlayışın eşiğinde. Konum olarak da etkileyici bir yerde. Kurumların , işletmelerin kurulmasına, gelişmesine ve büyümesine önemli derecede finans kaynağı desteği veren bankalar, o kurumların sadece kar odaklı değil aynı zamanda makul ölçüde çevreci, topluma değer katan kurumlar olmasında büyük bir aracı.
Her değişim sancılı olsa da makul derecede uyum sağlamak hepimiz için iyi olacaktır.
Bir kurumun yönetişimiyle, ekonomik yapısıyla, bulunduğu çevreye yaratacağı etki ve topluma katacağı değerlerle bir bütün olarak uzun yıllar varlığını sürdürebilmesi asıl amacımız..
Bu nedenle kurumlarda Sürdürülebilirlik tanımı iyi yapılmalı. Sadece bir kurumun çevreci, doğa için çaba veren bir kurum olması gerektiğini düşündürmeyerek yönetişim yapısı, çalışan deneyimi, kurum kültüründe şeffaflık, topluma katkı, İnsan Kıymetleri Politikaları gibi birçok alanla ve sosyal-yönetişim yapısıyla anlatılmalı.
Hepimizin ortak amaçlar için buluşacağı ve sürdürülebilirliği tüm boyutlarıyla anlaşılarak daimî olabilmeyi sağlayacağımız günlere…