42 gelecek bulusma

42. Gelecek Buluşmaları

Ankara Gelecek Buluşması

Fransızca bir sözcük olan bureau ve cratie sözcüklerinin birleşimi ile ortaya çıkan bürokrasi kelimesi, “devlet memurları iktidarı” anlamına gelmekteydi. Bürokrasinin etimolojideki can alıcı noktası ise kelimenin literatürdeki ilk kullanımının bir iktisatçı olan Vincent de Gournay ile başlamasıydı. Devletin işleyişinde devlet çalışanlarının meşruiyeti neden iktisadı ilgilendirirdi? Bürokrasi sadece devlet çalışanlarının yasal yetkileriyle yürüttükleri iş yükümlülükleri miydi yoksa toplumda sıkça bahsedildiği gibi işlerin yokuşa sürülüp zaman kaybedilmesi mi? Bürokrasi, siyaset ve politika dışında bir anlama gelir miydi?

 

Gelmeliydi. Max Weber’in oluşturduğu Bürokrasi Modeli’nden bu yana çağdaş devlet sistemlerinin işleyişi bürokrasinin varlığına dayanmaktaydı. Üstelik bürokrasi, sadece bir devlet mekanizması değil, insanın bulunduğu her alanda; sanattan bilime, siyasetten sosyolojiye kadar bütün toplumsal alan ve kesimleri kapsamaktaydı. Resmi kurumlardaki hiyerarşik yapılanmaları ifade eden bürokrasi sistemi suistimal için değil etkin bir işleyişi hedef almalıydı. Kişisel arzuların değil devlet ve insanlığın çıkarı gözetilerek işleyen bir bürokrasi sistemi çağa ayak uydurmalıydı. Aksi takdirde küçük bir aksaklıkta işlevini yitirebilir, mağduriyetler zincirine neden olabilirdi.


Türkiye’deki modern bürokrasinin gelişimini, dönüm noktalarını ve güncel durumunu 42. Gelecek Buluşmaları/Ankara’da konuğumuz Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Genel Sekreteri Dr. Öğr. Üyesi Akın Ünal ile Bürokrasinin Geleceği ve Yeni Nesil Bürokrasi Dili’ni konuştuk.

 

İstanbul-Anadolu Gelecek Buluşması

Kimlik neydi? İnsanın kimlik inşası nasıl tamamlanırdı? Kimlik, kişinin var oluşunun ifadesiydi. Kendini nasıl gördüğünün tanımlaması, bireyin kendi farklılığını ortaya koymasıydı. Kimlik bütün şartlarda sahip olunan niteliklerin toplamı olup bir kişi ya da toplumu kendisi yapan ve diğerlerinden ayıran niteliklerin tamamıydı.


Kimlik aynı zamanda kişinin resmi, toplum içindeki adresiydi. Kimlik kavramı bir değerler manzumesiydi. Bir kimseye kimliksiz demek; değerlerden yoksun, adeta içi boş bir nesne anlamına gelirdi…


Bu durum kişiler kadar gruplar, toplumlar ve topluluklar için de geçerliydi.Çünkü kimlik “aidiyet” esasına dayalı bir kavramdı. Heidegger kimlik tanımını şöyle özetler:


“İnsan varlığı yalnız var olmakla kalmak istemez, bir yandan da kim olduğunun bilgisine ve sorumluluğuna sahip olmak ister.”
42. Gelecek Buluşması İstanbul Asya yakasında Gözde Çimen’le Kimlik İnşası üzerine konuştuk. Kişinin kimlik inşasını tamamlaması için şahsiyet ve aidiyet kavramlarının hareket kavramı ile bütünleşmesinin gerekliliği üzerinde durduk.

 

İstanbul-Avrupa Gelecek Buluşması

İnternetin günlük hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olduğu yıllardan itibaren dijital dönüşüme tanıklık ettiğimiz bir çağda olduğumuzun farkına varmaya başladık.  Teknolojinin gücü arttıkça, e-ticaret siteleri, sosyal medya hesapları ve akıllı telefonlar aracılığıyla ürettiğimiz verinin boyutu da had safhaya ulaştı. Oluşan bu devasa veri yığınından kıymetli olanı seçip bilgiye dönüştürmede ise devreye yapay zeka teknolojileri girmeye başladı. Son yıllarda dilimize pelesenk olan, herkesin varlığından haberdar olduğu ancak tanımakta zorluk çektiği yapay zeka ve büyük veriyi, Geleceğin Bilimi olarak bir bilenle konuşmak üzere bu haftaki İstanbul Gelecek Buluşmaları’nın Avrupa ayağında BigData Turkey kurucusu Ramazan Sarı’yı konuk ettik.

 

Ramazan Sarı, Elektrik Elektronik Mühendisliği eğitiminin ardından kurumsal hayatta bilişim uzmanı olarak yoluna devam etmeyi seçmiş. Kurumsal hayattan arda kalan vaktinde ise Kasım 2019’da BigData Turkey adlı sosyal girişimin tohumlarını atmış.  Yapay zeka ve  bigdatanın  multidisipliner çalışmalar gerektiren bir alan olduğunu; ancak devlet kurumları, stklar, iş dünyası ve akademinin ortak çalışmasıyla bu dijital dönüşüm çağına hazır olabileceğimizi söylüyor Sarı.

 

İnsanların “işimizi elimizden alacak” korkusuyla varlığından haberdar olduğu yapay zekanın gerçeklerini halka doğru bir şekilde anlatmakta stklara büyük rol düşüyor. Ar-ge odaklı proje üretimi, insan kaynağına erişim, ilgisi olanla bilgisi olanı buluşturmak bu faaliyetlerden yalnızca birkaçını kapsıyor. Kendi sektörlerimizin dijital dönüşüme entegrasyonunu sağlamak, değişen çağa göre pozisyon almak ise hepimizin sorumluluğu.

 

İleri teknolojiyi, robotların hakimiyetinde geçen distopik senaryolarla betimlemek yerine, kaynakları idareli kullanmak, verimi arttırmak, küresel sorunlara çözüm bulmak için verinin gücünden yararlanmayı seçmeliyiz.    

 

Anladık ki  herkesten büyük veri analisti olması beklenmeyecek, fakat kendini dijital dönüşüm çağının gereklerine göre konumlandıramayanların işi gittikçe zorlaşacak. 

 

Konya Gelecek Buluşması

Yazar C.P. Snow, termodinamiğin ikinci kanununu bilmemekle Shakespeare’in hiçbir eserini okumamış olmak benzerdir demişti. Dedenizin saatini bir kutuda sakladığınızda saatin durduğunu, yeterince uzun beklediğinizde paslandığını ve parçalandığını göreceksiniz. İkinci kanun, kainattaki değişimin yönü ile ilgilidir, kendi başına bırakıldığında sistemin daima parçalanacağını, kaosa düşeceğini söyler. (F. David Peat, Eş Zamanlılık)

 

Entropinin sürekli artışı Evren’in yasası olduğu gibi, yaşamın temel yasası da gittikçe daha düzenli yapılaşmak ve entropiyle mücadele etmektir. Zira kendi haline bırakılan her sistem bozulur, çürür ve ölür. Bu yüzden her sistem kendi kendinin yenilemeye, onarıma ve bakıma ihtiyaç duyar.

 

“Huzur mu istiyorsun? Az eşya, az insan” diyen Kafka, insanlara daha dingin bir yaşam için entropiyi düşük tutmayı tavsiye etmiştir. “Sadelik en yüksek gelişmişlik düzeydir” diyen Leonardo Da Vinci’de “Az Çoktur” prensibindeki entropisi düşük minimalist yaşamı yüceltmiştir.

 

Varlığa bürünmeden önce olmayan entropi, Anne karnına düşmemizle birlikte oluşur. Yani sadece varlık dünyasında geçerli olan entropi, görünmeyen, manevi dünyada bulunmadığını söyleyebiliriz.

 

Bu perspektif üzerinden Konya 42. Gelecek Buluşmalarında, Murat KÜÇÜKHEMEK hocamız ile birlikte, Entropisi yüksek bir dünyada, Prof. Dr. Erol Erin ve Cemil Akman karakterlerinin manevi yolculuğunu izlediğimiz “Buğday” filminin okumasını ve analizini gerçekleştirdik.

  

Facebook
Twitter
LinkedIn
Telegram
WhatsApp
No Comments

Sorry, the comment form is closed at this time.