Kendi duygularımı ifade etmeden önce bana bu yazıyı yazdıran “ÖZLEM İçimdeki Çocuk” sergisinin sahibi Erdoğan Altındiş’in sergideki amacını ve kendi bakış açısıyla çocukluk ve sonrasındaki çağlar için yaptığı kıyaslamayı birlikte ifade etmek istiyorum. “Türkiye’de insanlar son zamanlarda birbirinden çok uzaklaştı. Ben bu insanları bir araya nasıl getirebilirim diye düşündüğümde, çocukluk anılarım aklıma geldi. Çocukluğumuzda birbirimize sormazdık ‘Siz Kürt müsünüz ‘ Müslüman mısınız? ‘ diye ama bugün böyle değil.”
Aslında bu sözler bir çoğumuzun hislerine tercüman oluyor diye düşünüyorum. Bu sergiyi gezerken ve bizim için(içimiz için) ayırdığı o oda ve ziyaretçilerin yazdığı o yazılar birer birer anlatıyordu içimizdeki o çocuğa özlemimizi. Birbirimizi olduğumuz gibi sevmeyi, kabullenmeyi… Sergi alanı öyle güzel kullanılmış ki her metrekaresi emek emek ve anlam dolu. Yerlerde bilyelerle ve ışıklarla süslü bir Haliç temsili, İstanbul’un bana hissettirdiği o güzel duyguyu bir kez daha hatırlatan “İstanbul beni mutlu ediyor.” yazısı beni benden alıp götürüyordu ki sergi salonunun hazırlanmasında emeği geçenlerin, serginin düzenlendiği pasajdaki emektar insanların sergi hakkındaki o etkileyici yazılarıyla karşılaştım. En samimi halleriyle tıpkı içlerindeki çocuğun masumiyetiyle; sergiden ve içlerindeki çocuktan bahsetmişlerdi. Birer birer özlemi yani belki de bizi birleştiren gücü anlatmışlardı. Erdoğan Altındiş’in özlemi temsilen kullandığı ve o birleştirici güç sorumluluğunu yüklediği kavram uçurtmaydı belki de diyor ve bu sergiden yola çıkarak gündemimizdeki COVİD-19’un biz özlem dolu insanların hayatlarındaki etkilerine değinmek istiyorum nacizane.
Kendi duygularımı ifade etmeden önce bana bu yazıyı yazdıran “ÖZLEM İçimdeki Çocuk” sergisinin sahibi Erdoğan Altındiş’in sergideki amacını ve kendi bakış açısıyla çocukluk ve sonrasındaki çağlar için yaptığı kıyaslamayı birlikte ifade etmek istiyorum. “Türkiye’de insanlar son zamanlarda birbirinden çok uzaklaştı. Ben bu insanları bir araya nasıl getirebilirim diye düşündüğümde, çocukluk anılarım aklıma geldi. Çocukluğumuzda birbirimize sormazdık ‘Siz Kürt müsünüz ‘ Müslüman mısınız? ‘ diye ama bugün böyle değil.”
Fırsat, bir şeyin yapılmasına elverişli ve uygun düşen zaman, durum ya da koşul anlamına gelmektedir. İnsan kendini geliştirmek üzere yaratılmış bir varlıktır, değişime aç ve açıktır. Hiç olmadığımız kadar evde vakit geçirdiğimiz ve geçirmek zorunda olduğumuz şu süreçte belki kendimizi, belki birlikte yaşadığımız insanları daha çok tanıyacak ve onlarda yeni şeyler keşfedeceğiz. Çünkü ben düşünüyorum ki her varlığın içinde keşfedilmeyi bekleyen bir yanı vardır ve belki de gelişim, değişime olan açlığımız da ondan geliyordur. Şöyle bir örnek vererek biraz daha anlaşılır hale getirmek istiyorum yazdıklarımı. Yıl 2017 ve dedemin kanser olduğunu öğreniyoruz. Bu tedavi süreci boyunca yalnız kalmasını istemediğimiz babannemi de yanımıza getiriyoruz. Bu süreci tedavi süreci yerine başka şekilde adlandırmak istersem bu kesinlikle “babannemi gerçekten tanıdığım süreç” olurdu. Evet 18 yıllık babannemi daha yeni tanımıştım! (aslında merhamet ve sevgi dolu olduğunu 18 yıl sonra anlamak biraz üzücü ama hiç farkedemeyebilme ihtimalim de vardı sonuçta, bu açıdan bakıp buna da sevinebiliriz.)
Bir insanı gerçekten tanımak istiyorsanız (buna kendimiz de dahil) onunla gerçekten birebir vakit geçirmeniz gereklidir. Ve bu karantina bize onu fazlasıyla sunuyor. Belki babanızı, belki annenizi, belki ev arkadaşınızı ve hatta belki de kendinizi yeniden keşfetmenin içinizdeki çocukları bir de şimdi konuşturmanın vakti gelmiştir!
Hep birlikte içimizdeki çocuğa seslenebilmek dileğiyle.
“İçimizdeki çocuk hiç gitme olur mu? Ya da belki de içimdeki çocuk senin gitmene sebep olmayayım olur mu demeliydim?”
No Comments
Sorry, the comment form is closed at this time.