Biz istesek de istemesek de zaman geçiyor bir şekilde. Geçmeli de sonuçta, öyle değil mi? Düşünsenize bir anda hapsolduğunuzu. Bu en mutlu anınız bile olsa bir süre sonra çekilmez bir hal almaz mıydı?
Sonuçta mutlu anı mutlu yapan her an olmayışı değil midir? Hep o anda yaşamış olsak ne mutlu olur ne de mutsuz sadece bir “an” olur.
Bir şeyi var eden kimi zaman yok oluşu değil midir zaten? İyiliği kötülüğün , doğruyu yanlışın, sevgiyi nefretin yok oluşu var etmez mi? Sahiden kim belirliyor iyiyi, doğruyu siz de merak etmiyor musunuz? Mesela ilk harf nasıl oluştu, ilk konuşma nasıl başladı, doğruya ilk kim doğru dedi? Bu sorumu çok derin anlamayın doğru kelimesinden bahsediyorum sadece. Evet inananlar için bir doğru-yanlış çizgisi var ve bu onları daha sağlam şekilde ayakta tutuyor. Peki diğerleri, onlar nasıl dayanıyor? Ölüme, nefrete, abartı sevgiye, zulme nasıl katlanıyorlar? İnandıkları doğrultusunda yol alabilmek için biraz da sabretmek gerekir ne de olsa ama inanmayanlar?
İnanç bir düşünceye çok sağlam bir biçimde, içten, gönülden bağlı bulunma, inanma demektir. Ve bence inanç aynı zamanda bir güç kaynağıdır. En basit şekilde bunu şöyle örneklendirebiliriz bir hedefiniz olsun ama onu yapabileceğinize dair inancınız sıfır sizce bunu yapabilme ihtimaliniz ne kadardır?
İnanç bizi hedeflerimize, doğruya ve de en önemlisi hayata bağlayan bir şeydir. Bu inancı siz her ne olarak adlandırırsanız artık.
“Geçiyor, Pervasızca Geçiyor. Çıngıraklı Kuyruğunu Sallayıp Zaman “
Çoğunuzun bildiğini düşündüğüm fakat hatırlatmak istediğim zaman veya inanmak temalı birkaç şiir:
İNANMAK
İnanmak:
Maviliklerin arkasına gizlenmiş
Cennetlere benzer…
İnanmak:
Sonbaharın en son yaprağıdır
Bahara gider…
“İlhan İREM”
ÖLÜM RİSALESİ
Bilincindeyim doğan ayın Eriyen karın akan suyun Ve usul usul tükenen zamanın
Tekrarlayıp duruyor saat Vakit de mahluktur Vakit de mahluktur
No Comments
Sorry, the comment form is closed at this time.